Simone Biles
Bir basketbol sitesi olarak bir jimnastikçi ile başlamamız sizi şaşırtabilir ama henüz daha 19 yaşında olmasına rağmen spor tarihinin en heyecan verici figürlerinden biri haline gelen Simone Biles’in hikayesi sporcular, antrenörler ve veliler için o kadar çok detay barındırıyor ki en önde gelmeyi hakediyor.
Simone, Rio ile beraber, Olimpik ve Dünya şampiyonalarında toplamda 19 madalya kazandı, böylece Amerikan tarihinde en çok madalya kazanan jimnastikçi ünvanını aldı. Bunun yanında jimnastik tarihinde en çok altın madalya sahibi kadın jimnastikçi ünvanını da elinde tutuyor. Dahası, 3 yıl ard arda dünya şampiyonu olan ilk ve tek jimnastikçi.
Simone Biles’ın inanılmaz başarısının arkasında yatan bilimsel gerçekler hayranlık uyandırıcı. 1.45 m boyundaki harika çocuk, minyon fiziği, inanılmaz derecedeki kuvveti ve akıl almaz çevikliği ile bu spor için mükemmel fiziki kombinasyonun adeta vücut bulmuş hali.
Fakat, onun ne kadar özel bir sporcu olduğunu anlamamız için geçmişine bakmamız da en az bu bilimsel gerçekler kadar önemli.
Geçmişi
Hırslı ve kendini adamış aileleri tarafından sonsuz destek gören diğer birçok yıldızın aksine, Simone son derece talihsiz bir ailenin içerisine doğmuştu. Ailesini yıllar önce terk eden babasını hiç tanımadı, annesini ise neredeyse hiç tanımadı. Annesi 4 çocuğuna bakmaktan aciz, alkolik ve uyuşturucu bağımlısı bir kadındı. Simone 3 yaşındayken, o ve 3 kardeşi büyükbabaları Ron Biles, onun ikinci eşi Nellie ve onun da önceki evliliğinden olan 2 genç oğlu ile hep beraber yaşayacakları yeni evlerine taşınmak zorunda kaldılar. Büyükbabaları Ron, sosyal hizmetler sorumlusu arayıp çocukların kimsesiz çocuklar yurdunda olduğunu haber verdiğinde hiç düşünmeden, “hepsini bize gönderin” demişti, çocukların hiç tanımadıkları insanlar tarafından yetiştirilmelerine gönlü razı olmamıştı.
Ikisi de fakir ailelerden gelmiş olan Biles çifti, yorucu ve mücadele dolu bir hayatın ardından dört gözle nihayet emekli olup biraz huzura ermeyi umuyorken bir anda herşeye yeni baştan başlamak zorunda kalmışlardı. Üvey büyükanneleri Nellie, 61 yaşındaydı ve 6 çocuğa bakabilmek için canla başla tam zamanlı hemşire olarak çalışıyordu. Nellie iş ve ev arasında bitap düşmüş, kızlar geldikten birkaç ay sonra bir gece mutfakta duygusal bir çöküntü yaşamıştı,”Hıçkırarak ağlıyordum çünkü kaçmak istiyordum, herkesi bırakıp kaçmak..Bu aileden kaybolup gitmek istedim, o kadar büyük bir stres altındaydım ki… Herkesin tek tek ihtiyaçlarını karşılamak zorundaydım.”
Neyseki yaşlı çift bu zorluklara rağmen yılmadı. Büyükbabaları Ron ve üvey büyükanneleri Nellie, başlarının üzerinde bir çatı dışında verebilecekleri tek şeyi onlara sunmuşlardı : Sevgi ve cesareti…
Büyükbabaları Bay Biles’ın sözlerine göre, Simone çok küçük yaştan itibaren zihinsel ve ruhsal olarak güçlü olmak zorunda kalmıştı.Biyolojik anneleri hiçbir zaman çocuklarına bakabilecek bir durumda olmadığı için Simone artık küçük bir anne gibi davranıyordu. Kendi ve küçük kardeşi için düşünüp kararlar verebiliyordu çünkü zaten yıllarca bunu yapmak zorunda kalmıştı.Resmi olarak evlat edinildikleri gün mahkemeden döndüklerinde üvey anneanneleri Nellie, çocuklara isterlerse onlara “Anne ve Baba” diyebileceklerini söyledi. Simone, o geceyi, saatlerce aynanın karşısında bu neredeyse hiç kullanamadığı sözcükleri tekrar ederek geçirecekti.
“Küçükken her çocuğun evlat edinildiğini sanırdım” diyor Simone. İnsanların neden bunu bu kadar büyük bir mesela yaptığını anlamazdım, çünkü tüm bildiğim ve benim için normal olan buydu”. diyor Simone. ”Dilediğim herşeye sahibim, bu yüzden olanlar için bir cevap bulmaya hiç ihtiyaç duymadım”. Bugün artık Simone, kendisine yapılan tüm bu iyiliklerin karşılığını veriyor.
Simone’u Dünyadaki Diğer Tüm Jimnastikçilerden Ayıran Özellikleri
Tartışmasız dünyanın en iyi ve hatta belki de gelmiş geçmiş en yetenekli jimnastikçisi aynı zamanda podyumdaki en dışa dönük atletlerden biri. Jimnastikçiler genellikle yüzlerindeki donuk ifade ve robotumsu konsantrasyonlarıyla tanınırken Biles, odağını adeta bir düğme ile istediği zaman açıp kapatabiliyor. Yarışmalar esnasında kendi sırasını beklerken çoğunlukla seyircilere el sallıyor, takım arkadaşları ile şakalaşıyor ve hatta performansı esnasında seyirciye göz kırpmaya bile vakit ayırabiliyor. bu onun başarısının en önemli sebeplerinden biri.
“Simone takıma şen şakrak bir kişilik getiriyor” diyor, sertliğiyle bilinen Amerika Ulusal Takım Koordinatörü Martha Karolyi. ”Bu seviyede bir jimnastiğe ulaşabilmek için bazen bildiğimiz herşey işe yaramayabiliyor. Simone gibi cıvıl cıvıl bir kişiliğe sahip olduğunuzda bu kesinlikle her zaman büyük bir katkı demektir”.
Ortamı yumuşatabilme özelliği de Amerika Kadın Takımına yaptığı en önemli katkılardan biri.
“Eğer biri kötü bir gün geçiriyorsa benim odama gelir” diyor Simone.” Çünkü biliyorlar ki herşeyde pozitif bir taraf bulurum ya da bir çılgınlık yapar onları güldürmesini beceririm. Bilmiyorum, ben sadece herşeyde iyi bir yön bulmaya çalışıyorum ve pozitif bir bakış açısı sergilemeye çalışıyorum, yarışmalarda da aynı şekilde. Böylece hepimiz becerilerilerimizi yarıştırırken aynı zamanda iyi ve eğlenceli bir vakit geçirmiş oluruz.”
Kendi Adını Taşıyan Özel Hareketi
2013’de Simone tamamen gergin bir vücut pozisyonunda 2 ters parende ve bir yarım burgu içeren kendine özgü hareketi yarattı. Böyle bir beceri “kör yere iniş” den dolayı full hava farkındalığı gerektiriyor. Yani Simone havada parende ve burgu yaparken tam olarak yerin nerede olduğunun hep farkında olması gerekiyor çünkü yere inene kadar asla zemini görmüyor oluyor. Simone şu anda kendi soyadı ile anılan “Biles” hareketini yapabilen tek kadın jimnastikçi.
Evde Simone
Texas Spring’deki evlerinde dünyanın en iyi jimnastikçisi, ailenin bireylerinden biri sadece. Simone, salondan çıkar çıkmaz ailesi hayatının olabildiğince normal olmasına uğraşıyor. “Simone ilk dünya şampiyonluğunu kazandığında artık herkes tarafından tanınıyordu ve kendini biraz büyük görmeye başlamıştı çünkü tam olarak da o yaşlardaydı zaten.” diyor, abisi Adam. Anneleri ona ”Biz senin aileniz, hayranın değil. Burda özel muamele görmeyeceksin” diyordu. ”Biz ailesi olarak onun en büyük destekçileriyiz ama hayranları gibi onu pohpohlamıyoruz. Hala evde bulaşıkları yıkıyor ve köpeklerin bakımıyla ilgileniyor.”
Biles ailesi ayrıca onu “Simone olması” için teşvik ediyor. Bu onların, Olimpiyatlar yaklaştıkça aile üzerinde oluşan stres ve baskıyı en aza indirgeyebilmek için uyguladıkları bir yöntem. Kaygıyla başa çıkabilmek için kızlarının kendisi gibi olmasına izin vermek şu ana kadar çok işe yaramış.
Ulusal Takım koordinatörü Karolyi, bunu anlamakta biraz zorlanıyordu çünkü bu kadar sosyal bir jimnastikçi daha önce görmemişti. “Simone, her yerdesin, dikkatinin dağılmaması için odaklanman gerekiyor.” demişti öğrencisine. Biles ise “Benim o halimin formumu ve enerjimi toparladığım, kendi alanım olduğunu anlayamıyordu” diyor.
Antrenmanda Simone
https://www.instagram.com/p/snsT-uQXNI/
Houston daki idmanlara arka planda Simone’un kendi hayatıyla ilgili son gelişmeleri anlattığı sohbetleri eşlik ediyor. Uzun süredir koçluğunu yapan Aimee Boorman, sohbetin durduğu zaman bir sorun olduğunu anlıyor. ”Eğer benimle bir hikaye paylaşmıyor, video göstermiyor ya da sosyal medyadaki birşeyden bahsetmiyorsa işte o zaman aklını birşeylerin kurcaladığını anlıyorum.” diyor, antrenörü.
Boorman, Biles’ın 8 yaşından beri tek antrenörü. Kendisi gibi jimnastik antrenörlüğü yapan annesi 6 yaşındayken Simone’un gücü ve yeteneğini görüp kızına haber veriyor. 2 yıl sonra Boorman Simone’u çalıştırmaya başlıyor ve ikili o zamandan beri elit bir jimnastikçi olmanın gerekliliklerini beraber öğreniyor. Oysa, Boorman daha önce hiç bir elit sporcuyu çalıştırmamış. Jimnastik kademelerini beraber tırmandıkları bu süreçte ise Simone bunu hep bir avantaj olarak görmüş.
“Bu, bir birlikte öğrenme süreciydi. Sanırım ikimize de yardım eden şey buydu çünkü ikimiz de ne yapacağımızı bilmiyorduk.“
Simone Biles’ın Antrenörü ile İlişkisi
Boorman halen Simone’un her yarışmasında yanı başında. “Her zaman onun benim için ikinici bir anne gibi olduğunu söylerim çünkü 8 yaşımdan beri her zaman yanımdaydı, yani 10 yıldır.” diyor, Simone. “Tüm bu zaman boyunca beraber olabildiğim bir antrenörüm olduğu için çok şanslıyım. Her geçen yıl aramızdaki bağ güçleniyor, iyileşiyor ve birbirimizi çok daha iyi algılayabiliyoruz.. Ve sanki salona girdiğim anda nasıl bir ruh hali içinde olduğumu, nasıl hissettiğimi ya da nasıl bir antremana ihtiyacım olduğunu anlıyordu. Salona girer girmez beni bu derece okuyabilen birine sahip olmak gerçekten çok güzel.”
Çöküş Anı
2013 yılında, Simone ilk ulusal üst düzey müsabakasındaki yarıştığı her kategoride sürekli düşüyor ve ardı ardına hatalar yapıyordu. Antrenörü durumu görüp Simone’u yarışmadan çekmek zorunda kalmıştı. “Sıçrayışından önceki ısınmasında neredeyse kendini öldürecekti. Eğer yarışmasına izin verseydim, kariyerini bitirebilecek bir hareket yapabileceği çok açıktı. Aklının olması gerektiği doğru yerde olmadığını çok açık görebiliyordum.” Biles, o günleri şöyle hatırlıyor: ”Herkesin benden yüksek beklentileri vardı ve bunları karşılamaya çalışırken rekabetin içinde kendimi kaybetmiştim. Aşırı stres altındaydım ve onunla nasıl başa çıkabileceğimi da bilmiyordum. Bir anda herşey darmadağın oldu ve yokuş aşağı gitmeye başladı. Benim için dünyanın sonu gelmiş gibi hissediyordum. Hiçbir şey işe yaramıyordu, herşey yanlış gidiyordu ve neden olduğunu da bulamıyorduk. Sanırım ruhen ve zihnen doğru yerde değildim.Yarışmadan sonra bir spor psikoloğuna gittim ve bana çok yardımı dokundu.”
Kimse, hatta Simone bile 2013 P&G Şampiyonasında ona en ufak bir şans bile vermiyordu. Sertliği ile bilinen, Nadia Comaneci’i 10 tam puan aldığı yarışmalara hazırlayan eski Romanya Amerikan Ulusal takım koordinatörü Martha Karolyi, Simone’u ofisine çağırarak onunla ciddi bir konuşma yapmıştı; “Yeteneğine odaklan, başarısızlıklarına degil!” demişti, genç sporcuya. Bu konuşma Simone’u kendisine getirmiş ve tekrar kendine güvenini kazanmasında dönüm noktası olmuştu.
Simone bir sonraki P&G şampiyonasında artık tamamen değişmişti. Onu rakiplerinden ayıran en önemli özellikleri olan kazanacağına dair öz güveni ve yüksek zorluk seviyesindeki hareketleri kusursuz tamamlaması ona toplamda altın ve tüm yarışma kategorilerinde gümüş madalya kazandırmıştı.
Amerika’nın en iyisi olarak kendini kanıtladıktan sonra sıra 2013 Dünya şampiyonasında “Dünya’nın en iyisi” ünvanını kapmaya gelmişti. Simone neredeyse 1 tam puan farkla toplamda Dünya şampiyonu olmuştu.
“En gurur duyduğum anlardan biri 2013 Dünya şampiyonasıydı çünkü kendime yapamayacağımı sandığım şeyleri yapabileceğimi kanıtlamıştım. Sanırım insanlar bana ne kadar iyi olduğumu söylediğinde onlara inanamıyordum ve benim için oraya çıkıp kazanmak buna inanmaya başlamamı sağlayan şeydi. O podyuma çıkıp antremanda gösterdiğim iyi performansı sergileyebilecek öz güvene sahip olduğumu kanıtladım.”
Bir sonraki dünya şampiyonasında tekrar toplamda altın kazandı ama asıl viral ününü ödül seramonisindeki komik bir an ile kazandı. Podyumda dururken gümüş kazanan Larisa Iordache, Simone’a elindeki bukette arı olduğunu gösterdi ve her türlü böcekten çok korkan Simone’un birincilik standında arıyla başlayan komik mücadelesi milyonları kahkahaya boğdu.
Simone Biles Hakkında Bilmeniz Gereken Bir Kaç Şey
Minik Simone, korkusuzdu, daha herhangi bir salona dahi gitmeden, ailesinin posta kutusunun tepesine tırmanıp ters takla atmayı öğreniyordu. Jimnastiğe başlaması tamamen şans eseri olmuştu. Anaokulunun düzenlediği bir jimnastik salonu gezisinde 6 yaşındaki küçük kız, kendinden büyük ablalarının yaptığı parende ve burguları görüp anında taklit etmeye başlamıştı.
Ayrıca antrenmanlar esnasında da sürekli yeni hareketler ortaya çıkarıyor ama yarışmalarda risk almak istemediği için onların birçoğunu göremiyoruz. “Herhangi bir günde onun adıyla anılacak 3 yeni hareket keşfediyordur”, diyor antrenörü. “O kendini hazır hissettiğinde ve kararını verdiğinde, birşeyler yapacaktır, fakat o noktaya gelmeden, biz onu ikna etmeye çalışmayacağız.”
Antrenmanları genellikle 5-6 saat sürüyor ve neredeyse her zaman antrenman yapıyor oluyor. Pazartesi ve Çarşamba günleri 12:30-17:30 arası, Salı, Perşembe ve Cuma sabah 9’dan öğlen 12’ye kadar ve sonra da öğlen 3’den akşam 6’ya kadar, ve Cumartesileri de sabah 9’dan öğlen 1’e kadar!
Herkes gibi boş vakti olduğu anda yatağa kıvrılıp sevdiği dizilerin bölümlerini ard arda izlemeyi seviyor.
Jimnastikçi olmak için vazgeçmesi gereken en zor şey devlet okuluna gidememesi olmuş. Amerikadaki birçok elit atlet gibi Simone da bu çok ağır antreman temposunu kaldırabilmek için evde eğitim almak zorunda kalmış. “Tüm arkadaşlarımı okula, dans partilerine, yıl sonu balosuna giderken görmek çok zor olmuştu. Ama bunu çabuk atlattım, çünkü ülkenizi temsil etmeye gitmenin hazzı, yıl sonu balosuna gitmekle kıyaslanamaz bile!” Yine de ekleyelim; jimnastikçi, Rio olimpiyatlarından sonra üniversite eğitimini almak icin UCLA’ya girdi.
Rekabetin en güzel yanının aynı zamanda eğlenmek olduğunu düşünüyor. ”Eğer jimnastiği bir iş gibi görseydim, üzerimde çok fazla stres olurdu. Günün sonunda eğer; Evet, gerçekten de eğlendim, diyebiliyorsam, bu iyi bir gün demektir.” diyor.
Hakkında Söylenen Bazı Şeyler
Bence gelmiş geçmiş en iyi parendeci ve bugüne kadar gördüğümüz en zor jimnastik hareketlerini yapıyor. Atlama masası ve yer hareketlerini yaparkenki rahatlığı ve yaptığı hareketlerin zorluğuna baktığımızda, yaptığı şeyler bugün erkeklerin yaptıklarına neredeyse eşit. – Nadia Comaneci, 9 Olimpiyat madalyası sahibi, tarihte 10 tam puan alabilen ilk kadın jimnastikçi
Samimi söylüyorum ki, bugüne kadar hayatımda gördüğüm en yetenekli jimnastikçi olabilir. Üstelik henüz gerçek kapasitesinde bile değil. Bence o yenilemez. – Mary Lou Retton, 1984 Olimpiyat Jimnastik Şampiyonu
Aklıma gelen şeyler: güçlü, istikrarlı, eğlenceli ve her zaman gülümser. Kesinlikle çok keyif veren bir sporcu ve bence insanların Simone hakkında asıl bilmesi gereken şey sporu ne kadar çok sevdiği. İnanılmaz yetenekli ve podyuma çıktığında da o kadar çok eğleniyor ki bu seyirciye de bulaşıyor. – Shannon Miller, 7 olimpiyat madalyası sahibi Amerikanın efsane “Müthiş Yedili” takımının üyesi eski jimnastikçi
Emekli olduğum için şükrediyorum! Benim o jimnastikte çığır açan en zor hareketlerimi o, en basit hareketlermiş gibi yapıveriyor. Cidden dehşet ve hayranlık içersinde onu izliyorum. – Shawn Johnson, 2008 Olimpiyat Denge kategorisi ve toplamda gümüş madalya sahibi
Son sözler de Simone’un kendisinden gelsin:
“Her zaman en büyük rakibimin kendim olduğunu söylerim çünkü o podyuma çıktığımda herşeyden önce kendime iyi hazırlandığımı, iyi çalıştığımı ve bunu yapabileceğimi kanıtlamam gerekiyor. O yüzden her zaman annemin nasihatini dinlerim: Olabileceğin en iyi Simone ol. Her yarışmaya bu düşünceyle çıkıyorum.”
“Çocukların şunu bilmesini istiyorum; iyi birşeyler elde etmek için belirli bir çevrede ve imkanlarda yetişmeniz gerekmiyor. Ben çocuk esirgeme kurumundaydım ve şimdi olimpiyatlara katılan bir jimnastikçiyim. Hiçbir hikaye mükemmel değil. Önemli olan; elinizde ne olursa olsun, onunla gerçekten çok güzel şeyler elde etme şansınız olmasıdır.”