Kazanan Olma Kültürünü Takıma Yerleştirmek

Antrenör olarak takımınızla başarılı bir sezon ya da sezonlar geçirmek istiyorsanız, önce takımınıza kazanan olma kültürünü yerleştirmelisiniz. Oyuncularınız kazanmayı öğrenmelidirler. Yani kendilerini kazanan olarak görmeli ve buna inanmalıdır. Buna onların da, sizin de gerçekten inanmanız için iki tarafın da üzerine düşen görevler vardır. Koç olarak aşağıdaki koşulların yerine geldiğinden emin olursanız, kazanan bir takıma sahip olacaksınız demektir.

Oyuncular ve Koç birbiriyle konuşur, iletişim kurar.

Herkes biririne karşı açık ve samimidir. Bu samimiyetin kurulmasında güven çok önemlidir. Oyuncular, koca güvenmiyorsa onunla iletişimde rahat ve açık da olmayacaklardır. Bu da takımdaki uyumu bozacaktır. Oyuncuların güvenmediği ve iletişim kurmadığı bir koçun, işinde ne kadar iyi olursa olsun, takım üzerinde etkisinin olması zordur. Bu yüzden, antrenör olarak ilk yapmanız gereken oyuncularınızla dürüst ve açık bir ilişki kurmanızdır. Bu şekilde zamanla güvenlerini de kazanabilir ve takımın lideri olarak kabul görebilirsiniz.

Kimse mükemmel değildir. Hatalar olacaktır. Onlardan ders alın.

Şunu kabul etmelisiniz: Oyuncu hata yapar! Antrenör de öyle! Önemli olan hata yapmak değil, o hatadan ders almaktır. Klişe ama çok doğru bir tabir bu. Aslında spor da tam bu ilkeyi öğretir sporcu ve antrenöre. En deneyimli, en yetenekli profesyonel oyuncu ya da en başarılı antrenör bile neredeyse her maçta hata yapabilir. Evet, her maçta! Ama hiçbir zaman bu hatadan sonra pes etmez ya da ben bu hatayı nasıl yaptım diye takılıp kalmaz. Bunu ona spor öğretmiştir çünkü sporda maçın son anına kadar peş edemezsiniz. Hatalarınızdan sonra bırakıp gidemezsiniz Kalıp onlarla yüzleşmeniz ve maçı bitirmeniz gerekir. İşte bu yüzden başarılı sporcu ve antrenörler; hata yapmamaya değil, hatalarından öğrenmeye odaklıdır.

Antrenör olarak, benimsemeniz gereken felsefe budur. Ayrıca bunu oyuncularınıza da benimsetmelisiniz. Hiçbir oyuncunuza hata yaptığı için tavır takınmamalı, bunu kişiselleştirmemelisiniz. Uyarılarınızı yapıp, gerekirse düzeltmesi için üzerinde çalıştırıp bir daha o hatayı yapmamasını sağlamaya çalışmalısınız.

“Yapamam” de ve kabullen ya da yapmaya çalış ve yap!ncaa-basketball-championship-trophy

Sporcuların sıklıkla kullandığı bir kalıptır; “Yapamıyorum”. Ama bilmeleri gereken sporda “yapamam” diye bir kalıp yoktur. “Yapmaya çalışmak vardır”. Koç olarak, oyuncularınıza bunu benimsetmelisiniz. Hiçbiri “Ben bu hareketi yapamıyorum” ya da “Bu seti anlayamıyorum” ya da “Bu şekilde savunma yapamıyorum” diye düşünmemeli. Onun yerine; “Ben bu hareketi yapamıyorsam o halde en çok bu harekete çalışmalıyım” ya da “Bu seti anlayamıyorum demek ki yeterince tekrar etmedim ve anlamaya çalışmadım, bunu yapmalıyım.” ya da “Bu şekilde savunma yapmaya çalışmalıyım ve bunu yapmayı öğrenmeliyim” şeklinde düşünmeyi sporcularınıza öğretmelisiniz. Bu şekilde düşünen bir sporcu her zaman kazanandır.

Tekrar etmek, ceza olarak görülmemeli. Gelişmek için tekrar gerekliliktir.

Basketbol, tekrar üzerine kurulu bir branştır. İster elit seviye bir basketbolcu ister genç bir basketbolcu adayı olun, bir hafta top sürmezseniz, top hakimiyetinizin azaldığını göreceksiniz. Her antrenman turnike atışını tekrar etmeniz gerekir. Veya her gün şut antrenmanı yapmalısınız. Bunlar basketbolun bir tekrar sporu olduğunu gösterir ve özellikle altyapıdaki sporcularınıza en basit tekniği bile tekrar etmeleri gerektiğini kavratmalısınız. Bazı genç basketbolcular hatta bazen profesyonel olanlar bile, bazı çalışmaları küçümser ve uygulamada isteksiz davranır. Koç, bu çalışmaların takım ve oyuncuların oyununu geliştirmek için olduğunu oyuncularına benimsetmelidir. Oyuncular, bu tekrarların gereklilik olduğuna ve bunun kendilerini geliştirip, daha iyi yapacağına inanmalıdır. Buna inanan bir oyuncuya hiçbir çalışma sıkıcı gelmeyecektir.

Sorunlarla yüzleş ve probleme odaklan. Kişilere değil!

Bu oyuncular için de koç için de geçerli ve uygulanması gereken bir kural. Kişilere takılmayıp, sorunları çözüme kavuşturma odaklı olmak, işinizi çok kolaylaştıracaktır. Enerjinizi çözüm bulmaya ayırmanız sorunun üstesinden gelmede çok işe yarayacaktır. Örn; oyuncular sıklıkla az süre almalarını koça bağlarlar ya da düşük performanslarını koçun onları yanlış pozisyonda oynatmasına ya da oyunla ilgili bir problemlerini başka bir kişiyle alakalı bir duruma. Fakat bunun nedeninin kendileri olabileceğini kabul etmek istemezler. Halbuki bunu kabul etmek çözüme ulaşmalarını da beraberinde getirecektir. Az süre almasının nedeni kendi form düşüklüğü ise daha çok çalışıp daha uzun süre sahada kalabilir. Ya da aynı şekilde koç da oyuncularla problemlerini kişiselleştirmezse çözüme ulaşmaları çok daha rahat olacaktır. Bu, koç ve oyuncular arasındaki bağı da kuvvetlendirecektir.

Hedefler, davranışlar ve alışkanlıklarla eşleşmeli.

Düzenli antrenman yapmayan bir takımın şampiyon olma hedefi olmasının bir anlamı yoktur. Davranış ve hedef eşleşmediği için bunun gerçekleşme ihtimali çok azdır. Veya ekstra antrenman yapmayan bir basketbolcunun profesyonel olma hedefine ulaşması pek mümkün değildir. Aynı; kendini geliştirmeyen ve her yıl aynı drill, oyun ve setleri kullanan bir antrenörün daha iyi bir takımı çalıştırmak istemesinin pek mümkün olmadığı gibi.

Şu sözü duymuşsunuzdur: “Düşüncelerinize dikkat edin, söyledikleriniz olurlar. Söylediklerinize dikkat edin, davranışlarınız olurlar. Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınız olurlar. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, karakteriniz olurlar.” Basketbol da aynen böyledir. Davranışlarınız alışkanlığa dönüşür ve bunlar hedefinizle uyuşmuyorsa hedefinize hiç ulaşamazsınız. Kazanan olmak için hedefinizle eşleşen alışkanlıklar edinin.

pushups

Disiplin=Sevgi

Sporda disiplin, sevgi ve adanmışlıktır. Disiplin sanıldığı gibi dış kaynaklı bir durum değildir. Sporda başarılı olmak için, sporcu ya da antrenör, kişinin öz disipline sahip olması gerekir. Sabah herkesten erken kalkıp, okula gitmeden önce antrenman yapmak kimsenin size zorla yaptırabileceği bir şey değildir. Bu bir adanmışlık göstergesidir ve evet, böyle bir sporcu başarılı olacaktır. Antrenmanda, koçun söyledilerini harfiyen uygulamak, antrenmana yarım saat önce gelmek ve öncesinde ya da sonrasında ekstra çalışmak, beslenmesine ve uyku düzenine dikkat etmek, derslerine zamanında çalışmak disiplinli bir sporcunun davranışlarıdır ve bunlar içten gelir. Zorla ancak bir yere kadar devam ettirilebilir. İşin güzel tarafı ise disiplinli olmak öğrenilebilir bir özelliktir. Bir koç önce kendisi disiplinli olarak oyuncularına örnek olmalıdır. Önce kendisi bu davranışları sergilemelidir ki, oyuncularından da aynısı isteyebilsin. Böyle bir antrenörün takımı, kendiliğinden disiplinli ve kazanan olacaktır.

Takımdaki herkes, takımı ilk plana koymalı.

Bencil oyunculardan oluşan bir takımda başarıdan bahsedemeyiz. Kazanan bir takım yaratmak istiyorsanız herkesin kendi için değil takım için oynamasını sağlayın. Oyuncularınızla bağ kurun, oyuncular arasında bağ kurulmasını sağlayın. Takımdaşlığı öne çıkarın, takım oyununu her zaman ama her zaman vurgulayın. Takımına inanan ve güvenen bir oyuncu takımını hep öne koyacaktır ve böyle oynayacaktır. Bu da takıma başarıyı getirir.

İnanın ya da bırakın…

Herkesten önce takımın lideri olarak siz kendinize, takıma ve tek tek oyuncularınıza inanmalısınız. Sonra da oyuncuların kendilerine, size ve takıma inanmalarını sağlamalısınız. İnanç bütün o teknik-taktik konulardan daha önemlidir. Muhteşem oyunculara ve koçlara sahip bir sürü takım sırf bu yüzden başarısız olmuştur. Başarılı olabileceğine inanmamayan hiçbir oyuncu, antrenör ya da takım başarılı olamaz. İstediği kadar yetenekli, tecrübeli. vs olsun, hedefine ulaşamaz.

Şöyle bir takım düşünelim; yeni başladıkları ligde yenilgi üstüne yenilgi alıyorlar fakat bir türlü toparlanamıyorlar. Görünürde herşey normal görünse ve doğruları yapsalar da sonuçlar hep hüsran oluyor. Ta ki bir maça kadar. O maçta yenilgi serilerini sonlandırıyor ve kazanmaya başlıyorlar. Maçları kazandıkça kendilerine olan güvenleri ve inançları artıyor ve kazanmaya devam ediyorlar. Halbuki en baştaki her maçı kaybeden takımla sonradan, kazanan takımın arasında hiç fark yok. Aynı antrenör, aynı oyuncular ve hatta aynı taktikler ve oyun. Ama artık şutlar giriyor, basit hatalar azalmış, mücadele artmış, savunma direnci yükselmiş, vs. vs. Aslında arada büyük bir fark var: İnanç! Takım kazandıkça kendilerine olan inançları artıyor ve bu da oyunlarına yansıyor. Çalışma şekilleri dahil hiçbir şey değişmemesine rağmen sanki farklı bir takım sahaya çıkıyormuş gibi görünüyor. Buna örnek onlarca yaşanmış takım hikayeleri sayılabilir. İşte bu da bize inancın sporda ne kadar önemli bir yeri olduğunu kanıtlıyor.

Unutmayın, kazanan olmak istiyorsanız kendiniz dahil takımdaki herkesi başarıya inandırmalısınız!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir